ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

78

أَيْنَمَا تَكُونُواْ يُدْرِككُّمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنتُمْ فِي بُرُوجٍ مُّشَيَّدَةٍ وَإِن تُصِبْهُمْ

حَسَنَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِ اللّهِ وَإِن تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُواْ هَـذِهِ مِنْ عِندِكَ قُلْ كُلًّ مِّنْ عِندِ اللّهِ فَمَا لِهَـؤُلاء الْقَوْمِ لاَ يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَدِيثاً

 

78. Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır. Yüksek kaleler içinde olsanız bile. Eğer onlara bir iyilik dokunursa: "Bu Allah'tandır" derler. Şayet onlara bir kötülük dokunursa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Hepsi Allah'tandır." Böyleyken bunlara ne oluyor ki hiç bir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:

 

1- Ölüm, Nerede Olursa Olsun İnsanı Gelip Bulur:

2- Kaderiye'nin Yanlış Kanaatleri:

3- Tevekkül, Sebepleri Terketmek Değildir:

4- Burçların Mahiyeti ve Hikmeti:

 

1- Ölüm, Nerede Olursa Olsun İnsanı Gelip Bulur:

 

Yüce Allah'ın: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır" buyruğu şart ve ceza (cevap) dır. Buradaki (...) ise zaiddir. Bu hitaptan kasıt, her ne kadar münafıklar yahut zayıf imanlı mü'minler ise de hitap umumidir. Bu münafıklar ile zayıf imanlılar: "Bizi yakın bir süreye kadar geciktirmeli değil miydin." (en-Nisa 77) Yani ecellerimizle ölünceye kadar bizi ertelemeli değil miydin, demişlerdi.

 

Önceden açıkladığımız gibi bunun münafıklar hakkında olması daha uygun görülmektedir. Zira münafıklar, Uhud'da şehid olanlar isabet alınca: "Yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi de" (Al-i İmran , 156) demişlerdi. İşte Yüce Allah, onların bu sözlerine: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır. Yüksek kaleler içinde olsanız bile" diye cevap vermektedir. Bu açıklamayı, Ebu Salih'in rivayetine göre, İbn Abbas yapmıştır.

 

Buruc (kaleler), burc'un çoğuludur. Burc ise, yüksekçe yapı ve büyük, yüksek saray demektir. Tarefe, bir dişi deveyi vasfederken şöyle demektedir: "O sanki bir Rum (Bizans) burcudur ki, bir bina yapıcısı Onu taş ve kireçten eliyle sıvayıp düzeltmiş gibidir."

 

Talha b. Süleymanda; "Sizi bulacaktır" buyruğundaki birinci kef'ı başta "fe" harfini gizli kabul ederek (sakin okumak yerine) ref ile okumuştur. Ancak böyle bir okuyuş, şiirden başka bir yerde pek görülmeyen nadir bir okuyuştur. Şairin şu mısraında olduğu gibi: "Her kim iyilikler işleyecek olursa, Allah onlara mükafat verir." Şair bununla; (...) şeklinde cevabın başına "fe" harfini getirmiş gibidir.

 

İlim adamları ile tefsir alimleri, burada sözü geçen "burçlar (kaleler)" den ne kastedildiği hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

 

Daha sahih olan çoğunluğun görüşü şöyledir: Yüce Allah, burada yer üzerinde bina edilen kaleler üzerindeki burçları kastetmiştir. Çünkü insanların kendilerini koruma ve himaye etmekte ulaştıkları son nokta budur. Yüce Allah da onlara bunları misal vermiştir.

Katade de der ki: Sağlam ve muhkem saraylarda olsanız demektir. Bunu İbn Cüreyc ve cumhur da böyle açıklamıştır. Amir b. et-Tufeyl'in Peygamber (s.a.v.)'a söylediği şu söz de bu kabildendir: Alabildiğine sağlam ve muhkem kılınmış bir kale ile güçlü bir koruma hakkında ne dersin? Mücahid de Burçlardan kasıt saraylardır der. İbn Abbas da: Burçlardan kasıt, kaleler, yüksek saraylar ve surlardır, der.

 

"Yüksekçe bina edilmiş" buyruğunun anlamı, yükseğe doğru uzatılmış demektir. Bu açıklamayı ez-Zeccac ve el-Kutebi yapmıştır. İkrime de; Alçı ile süslenmiş demektir, der. Katade ise: Muhkem kılınmış anlamınadır. "Yükseltilmiş" ile (...) aynıdır. Yüce Allah'ın: "Yüksek köşkler" (el-Hac, 45) buyruğundaki bu kelime de buradan gelmektedir.

 

"Ya" harfinin şeddeli okunması ise, çokluk ifade etmesi içindir. Bununla birlikte: (...)'in yukarı doğru uzun yapılmış (yüksek yapılmış) anlamında; (...)'ın ise alçı ile sıvanmış anlamında olduğu da söylenmiştir. Aynı kökten olmak üzere: (...): Binayı yükseltti, şanını yüceltti de denilir.

 

es-Süddi de der ki: Burçlardan kasıt, dünya semasında bina edilmiş bulunan burçlardır. Mekki, bu görüşü Malik'ten de nakletmektedir. Onun şöyle dediğini de nakletmektedir: Yüce Allah'ın: "Burçları olan gök hakkı için" (el-Buruc, 1); "Gökte burçlar vareden" (el-Furkan, 61); ''Andolsun ki Biz, semada burçlar yarattık" (el-Hicr, 16) diye buyurduğuna bakmaz mısın? Ayrıca bunu İbnü'l-Arabi de İbnü'l-Kasım'dan, O, Malik yoluyla rivayet etmiştir. en-Nakkaş da İbn Abbas'tan şöyle dediğini nakletmektedir:

 

"Yüksek kaleler içinde olsanız bile" buyruğunun anlamı, demirden köşkler ve saraylarda olsanız bile şeklindedir. İbn Atiyye ise der ki: Ancak lafzın zahiri böyle bir anlam vermemektedir ..

 

2- Kaderiye'nin Yanlış Kanaatleri:

 

Bu ayet-i kerime eceller ile ilgili Kaderiye'nin görüşünü reddetmektedir.

Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Nerede olursanız ölüm sizi bulacaktır. Yüksek kaleler içinde olsanız bile." Bu eceller son buldu mu artık ruhun cesedden ayrılmasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Bu, öldürülmekle, ölümle veya bunun dışında Allah Teala'nın, ruhun cesedden ayrılmasını bir kanun olarak tesbit ettiği herhangi bir yolla da olabilir.

 

Mutezile ise der ki: Maktul, eğer katil tarafından öldürülmeyecek olsaydı, yaşayacaktı. Ancak, Al-i İmran Süresi'nde 045. ayetin tefsirinde) onların bu görüşlerine cevap verilip red edilmiştir, ileride de bu tür açıklamalar gelecektir. Kaderiye, bu görüşleriyle kafir ve münafıklara uygun kanaat belirtmiş olmaktadırlar.

 

3- Tevekkül, Sebepleri Terketmek Değildir:

 

Şehirler edinmek, mal ve canların korunmasını sağlamak içindir. Bu da Yüce Allah'ın kullarındaki bir sünnetidir. Bu ise, tevekkül sebepleri terk etmektir, diyenleri reddeden en açık delillerden birisidir. Çünkü, şehirlerin inşa edilmesi, en büyük ve en muazzam sebeplerdendir. Ve biz, bunları yapmakla emrolunduk.

 

Peygamberler şehir inşa etmiş, çevresinde ise, daha da ileri derecede korunabilmek için hendekler kazımışlar ve adeta böyle bir silahtan istifade etmişlerdir. el-Ahnef'e: Şehirin etrafında sur yapmanın hikmeti nedir? diye sorulmuş, o da şöyle demiş: Bu sur sefih olanı yapmak istediği kötülükten alıkoymak ve hakim olanın gelip onu korumasını sağlamak içindir.

 

4- Burçların Mahiyeti ve Hikmeti:

 

Bizler, Malik ve es-Süddi'nin görüşünü kabul ederek, burada sözü geçen yükseltilmiş burç ve kalelerin semadaki burçlar olduğunu benimseyecek olursak, şunu belirtelim ki, semadaki burçlar -yüksek kılınmaktan gelen anlamı ile (...): Yükseltilmiş- oniki burçtur. Bunlar da büyük gezegenlerdir. Gezegenlere burç adının verilmesi, açıkça görülmelerinden dolayıdır. Bu anlamıyla kelime, açıkça görülüp yükselmek anlamını ifade eden (...)'dan gelmektedir ki, Yüce Allah'ın: "Önceki Cahiliyenin (kadınlarının) açılıp saçılarak ortaya çıkması gibi, siz de öylece dışarı çıkmayın" (el-Ahzab, 33) buyruğu da buradan gelmektedir.

 

Yüce Allah, bu burçları, güneş ve ay için mevkiler olarak yaratmış ve ay'ın bu burçlarda hareketini takdir buyurmuş, zamanı bunlara bağlı olarak düzenlemiş, bunların kimisini kuzeyde kimisini güneyde yaratarak, çeşitli menfeatlere bir delil ve kıbleye de bir alamet, teheccüt ve buna benzer hayatta karşı karşıya kalınan çeşitli durumların zamanlarını bilmek için, gece ve gündüz vakitlerinin bilinip öğrenilmesi için bir yol kılmıştır.

 

Yüce Allah'ın: "Eğer onlara bir iyilik dokunursa bu Allah'tandır derler" buyruğu şu demektir. Münafıklara bolluk isabet edecek olursa bu Allah'tandır, derler. "Şayet onlara bir kötülük dokunursa" bir kuraklık başgösterir ve yağmur yağmayacak olursa, "bu da sendendir" derler. Yani bu musibet bize senin ve arkadaşlarının uğursuzluğu dolayısıyla isabet etmiştir derler.

 

Buradaki iyilikten kastın, esenlik ve güvenlik, kötülükten kastın ise hastalıklar ve korku olduğu söylendiği gibi, iyilikten kasıt zenginlik, kötülükten kasıt fakirliktir de denilmiştir. İyilikten kasıt nimet ve zafer, Bedir günü elde edilen ganimet, kötülükten kastın ise bela, sıkıntı ve Uhud günü öldürülmek olduğu söylendiği gibi, iyilikten kasıt, bolluk, rahatlık, kötülükten kasıt da, darlık, sıkıntı ve hastalık olduğu da söylenmiştir.

 

İşte bunlar, müfessirlerin ve te'vil alimlerinin -İbn Abbas ve diğerlerininayete dair görüşleridir. Bu ayet-i kerime onlara göre, yahudiler ve münafıklar hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki, Resulullah (s.a.v.) Medine'ye yanlarına gelince şöyle dediler: Bu adam ve arkadaşları bizim bulunduğumuz bu yere geldikleri günden bu yana meyvelerimizde, ekin ve mahsullerimizde eksilmekten başka birşey göremez olduk.

 

İbn Abbas der ki: "Bu sendendir" buyruğunun anlamı, senin kötü idare ve tasarrufundan dolayıdır şeklindedir. "Bu sendendir" buyruğunun, belirttiğimiz gibi, senin uğursuzluğunun getirdiğidir. Yani, senin uğursuzluğun gelip bizi bulmuştur, anlamında olduğu da söylenmiştir. Onlar bu sözlerini uğur ile ilgili kanaatleri dolayısıyla söylemişlerdi.

 

Yüce Allah: "De ki: Hepsi Allah'tandır" diye buyurmaktadır. Yani darlık, bolluk, zafer ve yenilgi hep Allah'tandır. Allah'ın kaza ve kaderi iledir.

 

"Böyle iken bunlara" yani münafıklara "ne oluyor ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?" Ne diye bunlar herşeyin Allah'tan geldiği gerçeğini iyice anlayamıyorlar.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 79

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR